19 Temmuz 2017 Çarşamba

Paris Anılarının Esiri Olmuş Bir Yazar: PATRICK MADIANO ve Nobel'e Dair




Paris anılarının esiri olmuş bir yazar: Patrick Modiano 
2016 Nobel Edebiyat Ödülü'nün kime verileceğinin açıklanmasına yakın şu günlerde, 2014’de Nobel’i kazanmış romancı Patrick Modiano’nun “En Uzağından Unutuşun” adlı kitabını okudum.  Modiano’nun dilimize çevrilmiş “Yıkıntı Çiçekleri”, “Bir Gençlik”, ve “En Uzağından Unutuşun”, “Kötü Bir İlkhabar” ve “Bir Sirk Geçiyor” adlı kitapları mevcut. Fakat ne yazık ki bir çoğunun baskısı tükenmiş. Madiano her kitabında aynı şeyleri anlattığı için eleştirilmiş Guardian’da okuduğum bir makalede “Paris anılarının esiri olmuş yazar” diye söz ediyordu. Paris’in işgal yılları, anılar, kimlik, kayıplar ve gençlik onun romanlarının başlıca unsurları.
[caption id="attachment_1116" align="aligncenter" width="344"]things-to-know-about-nobel-prize-winning-writer-patrick-modiano Patrick Modiano[/caption]
1945'te Paris’in işgal yıllarında İtalyan göçmeni Yahudi bir baba ve Belçikalı tiyatrocu bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Lisede hocası olan Fransız yazar Raymond Queneau sayesinde edebiyat çevreleri ile de tanıştı. Ünlü Paris 68’nin yaşandığı yıllarda; İlk romanı “La Place de l’Etoile”i (Yıldızın Yeri)  1968 yılında yayımlandı. İsveç Akademisi daimi sekreteri Peter Englund ise Modiano’yu “çağımızın Marcel Proust’u” olarak nitelemiş. Pek iddiali bir cümle. Proust gibi bir yazarla kıyaslamak popüler kültürün gücü..  Ama yine de tüm kitaplarını bulup okumadan kesin bir şey diyemem elbette.

0000000064706-1En Uzağından Unutuşun
Kitaptan:
“Günübirlik yaşayan yoksul, sevecen bir genç adam, yavaş yavaş neredeyse kendiğilinden kurulan ama hiçbir zaman sonu belli olmayan dostluk ve aşk ilişkileri, kısa süren sevinçler, kolay kolay dışa vurulamayan kuşkular ve acılar... Patrick Modiano alabildiğine yalın ama aynı ölçüde duyarlı ve şiirsel bir dil kullanarak okuru yarattığı dünyanın içine çekiyor.
Modiano, sade dili ve yalın anlamıtıyla bizleri Paris sokaklarına götürüyor. Aynı zamanda Tahsin Yücel’in usta çevirisiyle de bir türkçe şöleni. Gerard Van Bever, Jacqueline arasında geçen dostluk ve aşk, Dante Kafe’de yaptıkları sohbetler, aralarına giren insanlar yeni dostlar ve Londra’da eski püskü bir otel. Hyde Park’taki yürüyüşler yeni dostlar ve ayrılık. Yıllar sonra Paris sokaklarında yürürken bir ev partisinde Van Bever’in Jacqueline’ı bulmasıyla kuşkuların da belki son bulması. Ama Jacqueline, Van Bever’in dünyasında kentin istasyonlarında kafelerinde sokaklarında ışıkları altında bütün bir sis içinde beklenen, aranan bir sonsuzluk yada bir unutuş. Değişen hayatlar, yarım kalmış yada kısa süreli ilişkiler ve Paris sokakları...

Patrick Modiano Fransız şair Stefan George’un yapıtından esinlenerek yazmış romanını.Stefan George’dan bir şiir; romanı da anımsatıyor biraz.
Sessiz Şehir
Bir şehir vadinin içinde
Solgun bir gün geçip gitmede
Ne yıldız, ne de ay, çok geçmeden
Gece belirecek gök ülkesinde.
Sisler inet bütün dağlardan
Uyuyan şehrin üstüne
Ne bir ev, ne bir dam, ne de bir çatı
Ne bir ses yükselir dumanlardan
Ne köprü belirir, ne kule
Gene de yolcu korkuya düşünce
Küçüçük bir ışık parıldar derinde
Dumanlar içinden, sisler içinden
Bir övgü şarkısı yükselir göğe
Bir çocuk ağzından.

Nobel Üzerine
13 Ekim tarihinde açıklanacak olan Nobel Edebiyat Ödülü için Haruki Murakami ve Suriye’li Şair Adonis ( Ali Ahmet Sait Eşber ) en yakın iki aday olarak gösteriliyor. Listede Kenya’dan Afrikalı romancı Nhuhi Wa Thiong’o, “Ölü Ordunun Generali, Kosova’ya Üç Ağıt” gibi Türkçe’de bir çok kitabı çevrilmiş olan Balkan edebiyatının güçlü kalemi Arnavut yazar İsmail Kadare ve yakın zamanda çevrilen “Yarın Savaşta Beni Düşün”‘ün yazarı İspanyol romancı Javier Marias.  Nhuhi Wa Thiong’o ‘nun dilimizde “Aradaki Nehir” ve “Bir Buğday Tanesi” adlı iki kitabı mevcut. (Geçtiğimiz Temmuz-Ağustos ayında çıkan Kitap-lık dergisinin 186. sayısında da Afrika Edebiyatının enine boyuna analizi ve Nhui Wa Thiong’o’nun “Dönüş” adlı öykü çevirisi mevcut ) Haruki Murakami ise ülkemizde gittikçe artan bir okur kitlesne sahip ve epeydir Nobel’i hak eden de bir yazar. 2005’te Man Booker Uluslararası Ödülünü kazanmış 80 yaşına gelmiş İsmail Kadare de öyle. İspanyol romancı Javier Marias ise 2012’de İspanya Kültür Bakanlığı tarafından verilen Narrativa Edebiyat Ödülü’ne Los Enamoramientos (Aşıklar) romanıyla aday gösterilmiş ve kazanmıştı. Fakat İspanya hükümetinin halk kütüphanelerine yeterince ödenek ayırmadığını eleştirerek ödülün halk kütüphanelerini desteklemek için kullanılması gerektiğini söyledi ve geri çevirdi.Nobel’e adaylık konusunda birbirinden nitelikli ve değerli yazarlar gösteriliyor, şüphesiz hepsi çok iyi eserler yaratmış edebiyatçılar.

Bu yazıyı yazarken Kolombiya başbakanı Juan Manuel Santos’a Nobel Barış Ödülü verildiğini öğrendim. Kolombiya’da Hükümet ve  FARC arasında 50 yıldır süren bir çatışma var. Gabriel Garcia Marquez’in doğup büyüdüğü Büyülüğü Gerçekçiliğin ülkesi Kolombiya...
Geçtiğimiz hafta yaklaşık 60 bin oy farkı ile referandumdan hayır çıkması sonucu iki taraf arasında yapılacak barış anlaşması reddedildi. Nobel’i siyasi anlamda tartışmalı bir ödül olarak görsem de ödülün Kolombiya’ya verilmesi yerinde olmuş. Başta Türkiye gibi çatışmalarla terörle darbelerle anılan ve boğuşan ülkelere örnek olabileceği kanısındayım. Aziz Sancar’ın Kristal Elma Festivali’nde yaptığı çağrı çok değerli; “Hayatımda Nobel dahil bütün bilimsel başarılarımı, herşeyimi Türkiye’deki barış için verirdim. Barışı sağlamanın bir yolu olsaydı yapardım, eğer onu başarabilseydim Nobel’den de vazgeçerdim. Nobel’i vermeye hazırım yeter ki ülkeme barış gelsin. Kafamı yoran  üzen hep bu olmuştur.” Atılan adımlar önemlidir örnek teşkil eder. Barış anlaşmasının reddedilmesi ama barış ödülünü kazanan olması; Marquez gibi büyük biri yazarı yetiştirmiş Kolombiya için büyük bir adımdır. Umarım ülkemizde de Nobel Ödüllü Bilim insanımız Aziz Sancar’ın bu kaygısını taşıyan insanların sayısı artar ve bu kaotik durumdan kurtulmanın gerçek ve hissedilir adımlarını görürüz. Bu arada yakın zamanda kaybettiğimiz Tarık Akan’ın cenazesine gidememenin üzüntüsünü yaşıyorum. Televizyondan anma törenini izlerken özellikle Rutkay Aziz’in konuşması beni çok etkiledi. İşte gerçek ve hissedilir bir konuşma dedim ! devrimci ve aydınlanmadan ve emekten yana !
Uzatmayayım; hüzün ve umut bir bir aradaydı o gün birşey değişecekse oradan çıkacak.
Anlaşmalar-barışlar, savaşlar-çatışmalar... dünyanın bütün büyük güçlerinin satranç taşları gibi oynadığı ortadoğu halkları dünyada barışa en acil ihtiyacı olan coğrafyadır. Bugün dünyanın tek ihtiyacı barış. Kolombiya’daki siyasi süreç ve barış için atılan adımlar, Nobel Ödülü ile nasıl ki bir sembol olarak gösteriliyorsa, aynı sembolik durum Suriye için neden olmasın ? Edebiyat burada gücünü hissetiremeyecekse ne işe yarar ? Hazır Nobel Barış Ödülü Kolombiya başbakanına verilmişken, Nobel Edebiyat Ödülü de Suriye’nin Lazkiye yakınlarındaki bir dağ köyünde doğmuş olan Şair Adonis’e verilse ne harika olur!. Savaşların coğrafyası az da olsa şiirle edebiyatla anılsın bir süreliğine.. Belki bir kuşağı dogmalardan bağnazlıktan kurtarabilir değiştirebiliriz. Aklın ve barışın yolunda edebiyatla şiirle yürümesini sağlayabiliriz.
Adonis’in Barış şiirinde dediği gibi;
Barış
çölün yalnızlığında ilerleyen yüzlere
ot ve ateş giyinmiş Doğu'ya
denizin yıkadığı toprağa
ve onun sevdasına barış
yağmurlarını verdi bana baş döndürücü çıplaklığın
kendini bana adıyor yıldırım
benim bağrımda olgunlaştı zaman
bak işte Doğu'nun parıltısı kanım
su çeker gibi çek beni ve yok ol
yitir beni yankısı ve şimşeği var oylukların
su çeker gibi çek beni gövdemle örtün
nirengidir ateşim ve yıldızdır
yön yaramdır benim
heceliyorum
bir yıldızı heceliyorum resmini çiziyorum
kaçaktır yurdumda yurdum
heceliyorum onun çizdiği yıldızı
yenik günlerinin ayak izlerinde
ey sözün külü
gecende bir çocuğu daha var mı tarihimin?

[caption id="attachment_1117" align="alignright" width="300"]siir-ve-rengi-bir-araya-getiren-sergi-kan-kirmizi-192036-1 "Kan Kırmızı Sergi" Fotoğraf:Birgün[/caption]
Adonis’ten bahsetmişken yakın zamanda açılacak sergiden de bahsedeyim; Şair Adonis ile ressam Habip Aydoğdu’nun yaratımlarıyla şiir ve rengi bir araya getiren “Kan Kırmızı” sergi 26 Ekim- 25 Aralık İzmir Folkart Gallery’de sanatseverlerle buluşacak.



Yazan ve Hazırlayan: Doğan Sevimbike

Hiç yorum yok: