10 Temmuz 2016 Pazar

Özgürlük ve Aşk, Karanlıkta Gören Adam: Yannis Ritsos








Yaşam denen şu toprakta yatıyor, 
Aşkın sunduğu bütün sevinç..


Samos'lu Asklepiades MÖ 270



Şiire, aşka, ölüme inanıyorum, dedi.
işte bu yüzden ölümsüzlüğe inanıyorum.
Bir dize yazıyorum, dünyayı yazıyorum;
Ben varım; dünya var.
Bir ırmak akıyor serçe parmağımın ucundan.
Gök yedi kez mavi. İlk doğrudur yine,
benim son dileğim bu artık.

Yannis Ritsos 3 mart 1969

"Ritsos 1969 yılında matematikçi Pisagor'un doğduğu Samos adasına sürgüne gider."





Özgürlük ve Aşk, Karanlıkta Gören Adam: Yannis Ritsos




  Geçen hafta çıkan Özdemir İnce'nin "Agios Ritsos" (Aziz Ritsos) kitabını okurken Alova'nın "antikçağ anadolu şiiri antolojisi" kitabıyla da tanıştım. Bu uyumlu ve güzel bir rastlantı oldu. Özdemir İnce'nin Ritsos'la olan anılarını ve Ritsos şiirlerini okurken aldığım keyfi ikiye katladı diyebilirim.   


  Türkiye biraz Yunanistan, Yunanistan biraz Türkiye'dir. Denizi de şiiri de birdir, Ege'dir Akdeniz'dir Mavi'dir Greek'dir İyon'dur Antik Anadolu'dur. İki yakanın antik dönem- kadim insanları aynı nedenleri aynı soruları aynı merakları tanrılaştırmışlar efsaneleştirmişler mitololojileştirmişler.
Hüzünler, sevinçler, aşklar, savaşlar ve insana ait ne varsa ve doğaya ait ne varsa; insan aklında ve ruhunda bütünleşmiş şiirleşmiştir. Doğayı anlama çabası insanı da şiirleştirmiştir. Doğaya karşı hayatta kalma savaşımı özgür kalabilme savaşıdır. Doğayı anlamlandırma, doğaya insani özellikler atfetme, mitolojileştirme onu merak etme-anlama isteği ve üstün gelme(hayatta kalma) isteğinden gelir. Dolasıyla özgürleşme ve edebiyat-şiir bir bütündür yaşamı izah etmede. 



 1 Mayıs 1909 doğumlu yaşamı aşkı ve özgürlüğü şiirlerinde anlatan Yannis Ritsos da "her zaman en başta özgürlük" demiştir. Metaksas diktatörlüğü dönemlerinde Ege adalarında sürgün olarak yaşamış, kitapları yakılmıştır. Yunanistan'ın Nazım Hikmet'idir. Hayatını özgürlük ve barışa adamış şiirleri 80 dile çevrilmiş milyonlarca insana ulaşmıştır. Aşka ve özgürlüğe dair milyonlarca insanı etkilemiştir. Aşk şiirleri için de şöyle demiştir; 



“İlericilik yalnızca gerici güçlere saldırmak değildir.Yaşam için bir şarkı yazmak da ilericiliktir;böylesine berbat bir hale getirdikleri yaşamın başka bir yanının olduğunu söylemek de güzel.Gün batışlarını, gün doğumunu, güzel  kadınları,dostlukları, güzel sevgileri söylemek, en kötü koşullar altında yaşamın güzel ve yaşanmaya değer olduğunu söylemek; daha da güzelleştirmek için mücadele gerektiğini söylemek de ilericiliktir. Aşk şiiri ilerici şiirdir.” 

 Şairinn duruşu, politikayla ilişkisi bağlamında Yannis Ritsos, yaşamı, şiirleri, yazdıkları ve söyledikleriyle önemli bir rol modeldir. Albaylar cuntası döneminin işçişleri bakanı ve başbakan yardımcısı Pattakos'un "Siz bir ozansınız, niçin politikayla uğraşıyorsunuz ?" sorusuna verdiği tarihi yanıtı burada bir kez daha anımsatmakta fayda var: "Bir ozan halkının en has evladıdır, bu nedenle politakayla uğraşmak zorundadır." Ülke olarak karanlık bir dönemden geçiyoruz. Karanlığı görmek, karanlıkta görmek ve umudu diri tutarak gülümsemekten mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok.
Agios Ritsos yolumuzu aydınlatıyor...
Önsözden Özdemir İnce 


 Yannis Ritsos; Nazım Hikmet, Pablo Neruda, Louis Aragon, Federico Garcia Lorca ve Nicholas Guille'le birlikte çağımızın en büyük ozanlarından biridir şüphesiz. Umut, özgürlük,  aşk ve direniş Yannis Ritsos'un şiirlerinin ana konusudur. Yannis Ritsos'u tanımasaydım belki şiirlerine Nazım Hikmet yazmış olabilir derdim; ayrı topraklarda özgürlüğe çarpan iki yürek dil farklı olsa da coğrafya farklı olsa da, sözcüklerin hissettirdiği duygu bizi aynı denizlere götürüyor.




"1956’da yayınlanan Ayışığı Sonatı’yla Ulusal şiir ödülüne, 1976 yılında Etna-Taormina şiir ödülüne layık görülmüş ve bunun yanı sıra pek çok ulusal ve uluslar arası çapta ödüle hak kazanmıştır. Ancak aldığı en önemli ödül, “Bu ödül benim için Nobel ödülünden çok daha önemlidir.” dediği ve 1977’de layık görüldüğü SSCB tarafından Nobel Barış Ödülü’ne alternatif olarak geliştirilen, Sovyet hükümeti tarafından dünya çapında barış çalışmalarına katkıda bulunduklarına kanaat getirilenlere verilen, Uluslararası Lenin Barış Ödülü’dür. "
Alıntı: Ayrı Topraklarda Özgürlüğe Çarpan İki Yürek Yannis Ritsos ve Nazım Hikmet – Selin SÜAR

Özdemir İnce "Agios Ritsos" Kitabından; 

 Yannis Ritsos'la İki Gün Daha 

  1965 ya da 1966 yıllarından birindeydi, Kemal Özer'den bir mektup aldım. Paris'teydim. Atilla Tokatlı ona bir Yunan ozanından söz etmiş, adı Yannis Ritsos'muş. Bu ozanın, Aragon'un yönettiği Lettres Françaises dergisinde birkaç yıl önce uzun bir şiiri yayımlanmış. Şiirin yayımlandığı sayıyı bulup kendisine göndermemi, şiiri çevirtip Şiir Sanatı dergisinde yayımlayacağını yazıyordu. 
   Bir Fransız arkadaşımla birlikte derginin yönetim yerine gittik. Eski sayı ciltlerini taradık, sözü edilen şiiri bulduk. Ama görevliler o sayıdan ellerinde iki nüsha kaldığını, bu nedenle dergiyi veremeyeceklerini söylüyorlardı. O sıralarda fotokopi işleri bu denli yaygın mıydı ? Anımsamıyorum. Dergiyi almak için direttik. Sonunda, "Verilmesine ancak Monsieur Aragon karar verebilir," dediler. Şanslı bir günümmüş anlaşılan, Aragon'un yanında kimse yokmuş, beni kabul etti. Aragon'un odasına girerken heyecandan dizlerim titriyordu. Aragon, bana: 
"Bu sayıyı neden bu kadar ısrarla istiyorsunuz delikanlı?" diye sordu.
"İçinde bir şiir var," dedim. "bizim dile çevirip bir dergide yayımlayacağız.
"Hangi şiiri, hangi dilde ?"
"Yannis Ritsos'un şiirini, Türkiye'de"
Aragon'un yüzündeki şaşkın mutluluğu anlatamam. Aragon, beni içeri getiren kişiye:
"O dergiyi bu delikanlıya verin," dedi, "en iyi böyle bir işe yarayabilir.



 Şairler peygamberler soyundan gelir derler; mitolojinin-dilin gücü ve geleceğe bakışın yorumu onları peygamber evresine çıkarır. İçimizdeki aşkı ve özgürlük duygumuzu keşfetmemizi sağlar onların şiirleri.

  Yannis Ritsos, bende yeni keşifler yarattı ve özlem duyduğum akıl ve sorgu yüklü antikanadolu coğrafyasına olan hayranlığım bir kat daha arttı. Biz onlar, onlar biz; Mare Nostrum.. 


 Karşı kıyılarda olsak bile Nazım Hikmet'i Yannis Ritsos'u okuyanlar aynı denizin çocuklarıdır "bizim deniz"'in insanlarıdır. Özgürlük, insanlığın şiirselleştirilebileceği en evrensel değeridir, bitmeyen mücadelesidir ve şiir de ilerleyecektir.

2 bin sene önce Asklepiades'den bu yana devam ettiği gibi;

Yaşam denen şu toprakta yatıyor, Aşkın sunduğu bütün sevinç...




Doğan Sevimbike





Samos(Sisam) adasında 24-30 Temmuz 2016 tarihleri arasında Ritsos anısına düzenlenecek etkinliğin afişi. Etkinlikte Özdemir İnce'nin "Bir Kuş" adlı şiirinden yapılan beste icra edilecek.



  Bu ay sonu Samos ( Sisam ) adasında Ritsos anısına bir etkinlik düzenlenecek Özdemir İnce de katılımcılar arasında "Bir Kuş" adlı şiirinden yapılan beste icra edilecek. Gitmeyi düşünenler için, schengen vizesi olmadan 15 günlük iki girişli kapıda alınan vize ile Kuşadası'ndan feribota binip gidilebilir.



“İlkbahar Senfonisi”  Yannis Ritsos



https://www.youtube.com/watch?v=oV-asSI1LV4


Bak sevgili
nasıl da sana bakıyor
üzgün ellerim.
İki yetim çocuk gibiler
gecenin içinde ağlayan
ekmeksiz
ve titreyerek uyudular
karın üzerinde.
Üşüyor, yine de bir şey talep etmiyorlar.
Tutuyorlar
sessiz bir çiçeği
oynuyorlar sevecen ve beceriksiz
çatlak yollarda.
Sevgili
bak nasıl tereddüt ediyor
geceye dönmüş ellerim.
Nasıl açılabilir ki
bu ışığın kapısı?
Ben ki gölgesini dahi
tanımadım tek bir parıltının.
Soğukta dışarda duruyorum korkakça
Ve büyük pencerelere bakıyorum
Işıklı çark
ve kristallere
ve hep hareketlenmeli, artık gitmeli diyorum
tanıdık geceye
ve hep geleyim diyorum
ve hep duruyorum
Senin kapının hemen önünde.
Davet etme daha.
Uzatalım
bu fazlasıyla hakkı ödenmiş
bulanık saatleri,
bu iki evrenin
karşılaşma anını,
iki derin sesin birbirini
gümüş bir yay üzerinde
dengeleyişini,
ve gece çiçeğinde
sıçrayıp, bocalamasını
bir çiğ tanesinin.
Burada kalacak
oraya düşecek.
Sevgili
bizim için ne tasarlanıyor olabilir
tanrıların bakışlarında?
Bu yoğun ışığın ardında.




























6 Temmuz 2016 Çarşamba

Sosyalizm Geliyor Savulun


14.7.1991 
 Geçtiğimiz yıl Aziz Nesin 100 yaşında etkinlileri kapsamında Nesin Vakfı'nın düzenlediği "Ömrüne Sığmayan Adam Aziz Nesin 1915-2015" sergisine katılmıştım. Çocukluğumdan beri Aziz Nesin'i bilirim okurum ve onun gözünden Türkiye'yi ve dünyayı anlamaya çalışırım. Aydın olmanın ne demek olduğunu Aziz Nesinlerden öğrenenlerdenim. Günümüz "Aydın" geçinenlerine karşı aklımı ve düşüncemi koruyabiliyor ferah tutabiliyorsam bunda Aziz Nesin'in eserlerinin payı büyüktür. Çoraklaşan düşünsel iklim ortamında ve kavramlar & siyasal-felsefi duruşların önemini kaybettiği bu yeni yüzıl başlangıcında onun eleştirel-mizahi-politik duruşunun önemi daha hissedilir hale gelmiştir. Aziz Nesin olmak; devrimci, aydınlanmadan ve işçi sınıfından yana olmaktır. "Aziz Nesin olunmalı" tabi ki sadece onu anarak değil, onun gibi doğruları ve hakikatı söylemektenden çekinmeden, dimdik kararlı ve okuyarak.. sanattan ve gerçeklerden kopmadan yürüyerek.. 

   Umarım geçtiğimiz sene İstanbul'da yapılan bu sergi Anadolunun tüm illerine yayılır; evet Aziz Nesin zaten bir çağdaş Nasreddin Hoca olarak aslında Anadolu'nun bir çok yerinde yaşıyor, AzizNesinlik olaylar dediğimiz gülünç ama acı gerçeklerle her gün karşılaşıyoruz sosyal medyanın iletişimsel gücüyle aziznesinlik olayları daha iyi keşfedebiliyoruz. Mizahın ve Aziz Nesin'in gücü buradan gelir. Çünkü o memleketinin belki de en büyük toplumsal gözlemcisiydi halkı ve ülkesi için yazdı-mücadele etti, bu yüzden olsa gerek halk onu sevdi edebiyat ve siyasi çevreler onu anlamasa da halk onu sevdi değer verdi. Okurlarıyla büyüdü, büyük bir yazarın büyük bir yazar olmasını sağlayan da bu olsa gerek. 

Aziz Nesin hakkında çok şey yazıldı çizildi. Ben ise sadece yaşadığım yerle ilgili bir Aziz Nesin anısı-hikayesi anlatacağım;




Aziz Nesin Gebze'de, Gebzeli aydın ve şairlerle

Özyaşamöyküsünü anlattığı "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" - II Yokuşun Başı kitabından;


Gegbuze'nin Balçık Köyü 

  Galip Amcamı görmeyeli en çok iki yıl olmuştu.
Ama insana, çocukluğundaki yerler, boyutlar çok büyük zamanlar da çok uzun geldiğinden sanki Galip Amcamı görmeyeli yüz yıl geçmiş gibiydi.

  Tatil Günlerimi Balçık köyünde Galip Amcamın yanında geçirecektim. Tiren yolculuğunu hiç anımsamıyorum. Belleğimden bütünüyle silinmiş olan o yolculuk anısından yalnız bir istasyon levhası şimdi bile gözümün önünde. Beyaz zemin üzerinde siyah boyayla yazılmış Gebze istasyonun levhasıydı. Arap harfleriyle, kuyrukları uzatılmış yanyana iki gef harfiyle "Gegbuze" yazılmıştı. Arap harfleriyle Gegbuze yazılıp Gebze okunduğunu o zaman öğrenmiştim. Belki Gebze'nin eski adı Gegbuze'ydi. 
   
 Gebze istasyonundan Gebze'ye işleyen faytonlar vardı. Ama biz Gebze'ye yayan gitmiştik. Gebze'den Balçık köyüne taşıt yoktu. Sıcak bir günde Balçık köyüne dek yürümüştüm. Her adım atışta, tozuyan yollarda ayaklarım yumuşacık tozlara gömülüyordu. 
Köye mezarlıktan giriliyor. Köyün ortasında, minaresi çoktan yıkılmış yarı yıkık bir cami var, camiye yıllardır girilmediği belli. Ben o köyde kaldığım sürece ne camide namaz kılınmış, ne ezan okunmuştu. Caminin bitişiğindeki iki odalı eski ev onundu. Odalardan birinde Galip Amcam yaşıyor. Büyük olan öbür oda da derslik. İçinde bikaç eski tahta sıra...
Heryer kalın toz tabakası altında. Galip Amcamın tek pencereli odasında, bir kerevet üstünde kirli yatağı seriliydi. Biz bu yatakta Galip Amcamla birlikte yatacaktık. Tek pencerenin raf gibi kullanılan oyuğu kitaplarla doluydu. 

  Balçık benim ilk gördüğüm köydü. Galip Amcamı görmediğim o iki yıl içinde yirmi yıl birden yaşlanmış, çökmüş buldum. Artk neşesini de umudunu da yitirmişti. Taşlamalar yazmaya başlamıştı.


Gebze'nin pazarı olan günler Galip Amcamla bir iki kez Gebze'ye gittik. O büyük caminin yakınında bir yerde kebap yemiştik. Gölgesi geniş bir çınarın altında alçak ayaklı hasır iskemlelere oturmuş, çaylar içmiştik. Galip Amcamın çevresinde tanıdığı Gebzeli aydınlar vardı. Bunlardan birinin Gebze mahkemelerinden birinde zabit katibi bir derviş olduğunu anımsıyorum. İçlerinden biri de ya şairdi yada ezberinde çok şiir olan birisiydi. Galip Amcam, çok ucuz cep defterini çıkardı cebinden... Defterdeki şiirlerini okudu.

Galip Amcamdan her nasılsa bana kalmış bikaç defter vardır. Şimdi o defterleri karıştırıyorum; onlarda kırkbeş yıl önce Gebze'deki çınar altında arkadaşlarına okuduğu manzumelerden kimisini buluyorum:


Ey dilemlerin sultanı
Tecelli kıl teselli kıl

İnayet olmasa senden
Kurtaran yok beni benden
Ey efendim bu bedenden
Tecelli kıl teselli kıl.

Çevirmişim gözüm sana
Gayre bakmam özüm sana
Nerde olsam yüzüm sana
Tecelli kıl teselli kıl

Her işim isyan ve hata
Gitti ömrüm va hasreta
Merhametin eyle ata

Tecelli kıl teselli kıl
Encam-ı alem ölümdür
Rıza-yı pakin yolumdur
Galip Nihani kulundur
Tecelli kıl teselli kıl

Manzumelerinde Galip Nihani adını kullanırdı: Nihan : Gizli
Bu manzumenin altında 4/5 Teşrinevvel 340 yazılı.

Galip Amcamın ordaki arkadaşları içinde şairler de vardı. Onlardan biri ya "işreti" mahlasıyla şiirler yazıyor yada İşreti mahlaslı birinin şiirini okuyordu. Galip Amcam o şiiri çok beğendiği için hemen orda cep defterine yazmıştı.

Bende kalan o defterden, İşreti'nin şiirini buraya aktarıyorum:


Sanma aşk ehlini mevtle güzar eylediler
Hicre sabreylemeyip terk-i diyar eylediler.

Soyunup tac-ü kabayı bürünüp bir kefene
Hil'at-i ariyeti giymeye ar eylediler.
Dediler görmeyelim tek ol rakibin yüzünü
Bindiler mahmel-i tabuta firar eylediler.

Arkası üzre yatıp ehl-i kubur etti huzur.
Derd ü mihnetle seni İşreti zar eylediler.

Galip Amcamın köy öğretmenliğinden aylığı onbeş-onaltı lira bişeydi, kesinlikle yirmi liradan azdı. En büyük üzüntüsü "Valide, valide..." diye sözünü ettiği Gerede'nin bir köyündeki annesinden uzak kalışı, annesini yanına getiremeyişi, ona para gönderemeyişiydi. Düzgünce elbisesi, hediye alacak parası da olmadığı için yıllar yılı yaşlı annesini görmeye de gidemiyordu.

--------


Aziz Nesin tekrar Gebze'de, ve gene Gebze'li aydın ve şairlerle

"Gebze'nin pazarı olan günler Galip Amcamla bir iki kez Gebze'ye gittik. O büyük caminin yakınında bir yerde kebap yemiştik. Gölgesi geniş bir çınarın altında alçak ayaklı hasır iskemlelere oturmuş, çaylar içmiştik." 

   Aziz Nesin'in "o büyük cami" dediği bugünkü Çoban Mustafa Paşa Cami'dir. Aziz Nesin yıllar sonra 14 temmuz 1991'de tekrar o caminin yakınındaki ağaçların altında bu sefer okurlarına kitaplarını imzalamaya gelir. 



Aziz Nesin Gebze'de Çamlık Park



Aziz Nesin - Akgün Akova Gebze Çamlık Park
Fotoğraflar: Ertuğrul Sevimbike


Nereden nereye Gebze'de bu nitelikte faaliyetleri ara ki bulasın. Belediyelerin davet ettiği "yazarlar" vs ... tonlarca paranın nerelere gittiği (?) kültür-sanatın ve edebiyatın yerel yönetimlerce ne anlama geldiği başka bir yazının konusu. Onlara da değineceğiz. Aziz Nesin'in bıraktığı yoldan devam edeceğiz. Daha fazla insanla daha fazla aydınlıkla... 



Doğan Sevimbike


Son İstek
  
Bitki olacaksam 
Çayır çimen olayım 
Aman baldıran değil 

Yol altında kalacaksam 
Gelin arabaları geçsin üstümden 
Çelik paletler değil 

Üstümde çocuklar koşuşsun 
Ne kaçan ne kovalayan 
Askerler değil 

Kerpiç yapacaksanız beni 
Okullarda kullanın 
Cezaevlerinde değil 

Soluğum tükenmez de kalırsa 
Islık öttürsünler 
Aman ha düdük değil 

Kalem yapın beni kalem  
Şiirler yazan sevi üstüne 
Ölüm kararı değil 

Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında 
Sakın ola ki 
Silahlarla değil

                          Aziz Nesin



Aziz Nesin kitapları için; http://www.odakitap.com/aziz-nesin