Yakın zamanda kaybettiğimiz Halil İnalcık hoca hakkında Doğan Kuban hocamızın (Herkese Bilim Teknoloji dergisi) HBT'de 12 ağustosta yayımlanan yazısını, gündemin kısır politik buhranından arınmak ve olaylara daha derin bakmak adına paylaşmak istiyorum. Türkiye'nin bana göre nesli tükenen bilim insanlarından olan Halil İnalcık ve Doğan Kuban gibi hocaları okumalı anlamaya çalışmalıyız. Ülkemiz; bilim özellikle popüler bilim, halk için bilim tarzında dergilere yeterince sahip değil. Malesef bir bilim kültürümüz yaratılamadı, son yıllarda çabalar ve girişimler var ama bilimsel kurum kültürü olmadan bu zor.
Cumhuriyet gazetesinin eki olarak yayın hayatına başlayan Cumhriyet ve Bilim Teknoloji eki, gazetenin eki kapatmasıyla haftalık olarak çıkan dergi gene Orhan Bursalı'nın başında olduğu bir ekiple sonsuz çabalarla "herkese bilim teknoloji" adı altında haftalık yayınlanmaktadır. Haftalık dergi, hele ki popüler bilim dergisi çıkarmak; üniviersiteleri zayıflamış bütün gündemi savaş-terör-darbe olan Türkiye gibi bir ülkede bunu azimle kararlılıkla devam ettirmek çok değerli ve saygıdeğer bir iştir. Orhan Bursalı'ya hala bilimin ve aklın öncülüğünü dert edindiği inatla ve umutla halka bilimi sevdirmeyi ve merak ettirmeyi sağladığı için binlerce kez teşekkür ediyorum. HBT gibi bağımsız bilim, kültür ve eleştirel düşünce dergilerinin artması dileğiyle...
Doğan Sevimbike
Halil İnalcık ve ona soramadığım sorular
Şikako’da uzun süren hocalığı sırasında kendisiyle birlikte
olan, yakın akrabam profesör Fahir İz’in tanıklığı ile, İnalcık’ın ekonomik ve
toplumsal tarih alanında etkili bilimsel kişiliğini de öğrendim. Basının şan,
şöhret, ödül, nişan, hocaların hocası gibi övgüleri dışına, alanında neler
yaptığını anlatan tarihçi öğrencileri herhalde hocalarını kamuoyuna daha iyi
tanıtacaklardır.
Göçer Türklerin fethettikleri ve ilk kez yerleşik düzene
geçtikleri Anadolu’ya “Turchia” adını veren ilk kez İtalyanlar oldu. Göçer
Göktürk’lerden sonra, Türkiye adını taşıyan ilk yerleşik Türk vatanı
Cumhuriyet’le kuruldu.
Türk halkına sahibi oldukları bu ülkenin tarihini anlatmak,
onun daha uzun bir tarih içinde kimliğini belirlemek, yaşadıkları ülkenin
coğrafyasında yaşamış, daha erken insan kuşaklarını tanıtmak, tarihçi ve
arkeologların ilk kuşaklarına verilmiş bir görevdi. Tarih, dil ve coğrafya yeni
Türkiye’nin insanının ülkeye sahiplik ve uygarlık bağlamında ilk öğrenmeleri
gereken konulardı. İnalcık bu görevi, sadece profesyonel bir akademisyen olarak
değil, bilinçli bir vatansever cumhuriyetçi olarak benimsemiş ilk kuşak
öncüleri arasındadır.
Sistematik Geliştirdi
Osmanlı tarihçisi olarak Türk tarihi öğrenimine kazandırdığı
en önemli şey, belki de, milyonlarca belgenin incelemesinde uygulama
sistematiğinin geliştirmesi olmuştur. Bu bağlamda Arnavut Sancağı Tahrir
Defterleri’nin transkripsiyonunun önemini özellikle vurguladığını Muhittin
Eren’den dinlemiştim.
Onun en çok okunan kitabı, ilki önce İngiltere’de basılmış sonra
Türkçeye çevrilmiş Osmanlı Tarihinin 1300-1603 arasındaki dönemiydi. “Osmanlı
İmparatorluğunun Toplumsal ve Ekonomik Tarihi adlı 1995’de Cambridge’de yayınlanan kitabı,
çalışmalarının sınırlarını en iyi yansıtan bir yapıttı. Bunun ilk cildi İnalcık
tarafından yazılmış, 2000’de Halil Berktay tarafından çevirisi Tarih Kurumu
tarafından basılmıştı.
Editörlüğünü yine İnalcık’ın yaptığı İkinci cilt değişik
yazarlar tarafından yazılmıştı. İstanbul’un Fatih döneminin belgelere dayalı
olarak yerleşme istatistikleri, ve Türk aile yapısı üzerinde çalışmaları da
aydınlatıcıdır.
Halil İnalcık, Osmanlı tarihini yazılı kaynakların dikkatli
incelemesine dayandıran bilimsel tarih yazarlığının saygın örneği oldu. Tarihi
övgülerle doldurmayan, hikaye anlatmayan, laf cambazlığı yapmayan üslubu ile,
Türk yazınında hala devam eden amatör propagandacı tarih yazımı geleneğini,
kendi öğretiminden uzaklaştırdı.
Tarihi halka öğretme görevi
Onun kuşağı ve onu izleyen bizim kuşak ağır bir sorumluluk
taşıyorduk. Anadolu’da oturan, büyük kentli olmayan, kendi sınırlı Türkçesini
konuşan, okumamış bu ülke insanına bir Türk devletinin üyesi olduğunu, bir dili
ve tarihi olduğunu öğretme, bu tarihin Cumhuriyet’le başlamadığını bilmesi
gerekiyordu. Bu bir kimlik ve güven sorunu idi. Bunu gerçekleştirmek için
Osmanlının neden battığını değil, neden bu kadar uzun yaşayabildiğini, bütün
pozitif verileriyle incelemek gerekiyordu. Önce başarılardan başlamak
gerekiyordu. Halil Hoca ve arkasından gelen kuşağa göre, Türk ulusunun dünya
içindeki konumu ve varlığının, başarı hanesine yazılması ve kesin verilere
dayandırılması gerekiyordu. İnalcık’ın düşüncesinde tarihin bı pozitif aşaması
1603’te bitiyordu. Bu Cumhuriyet’in ilk dönemi için bir tür zorunluluktu. Lise
öğretimimizde bizim tarih hocalarımız böyle yaptılar. Arkamızdaki tarihi
bütünüyle kötüleyemezdik.
Peki Osmanlı neden yok olmuştu?
Fakat Cumhuriyet oturduktan sonra, özellikle 1980’den sonra,
emperyalizme yeniden kurban olmamak için, Osmanlının neden yok olduğunu
öğrenmemiz gerekiyordu. O kadar tantana ile başlanan Tanzimat’ın neden fiyasko
ile sonuçlandığını halka anlatmak gerekiyordu. Bunları en iyi bilenlerden bir
İnalcık idi. Avrupa ile Osmanlı’yı anlatan kitabında Avrupa’nın
gerçekleştirdiklerini anlatıp bizim hangi nedenle geri kaldığımızı sadece etmek
yetmiyor.
“Hasbahçe’de Ayş-ül Tarab” adlı İş Bankası’nın yayımladığı
güzel kitabında da, Avrupa’daki sürekli yenilgilerden sonra, sarayın eğlence,
ziyafet ve içkiye düştüğü ima edilir.
Bunu ilk Cumhuriyet kuşağından biri olarak anlayabiliyorum.
Ne var ki İnalcık sosyal ve ekonomik tarih uzmanı olarak, tarih söylemini
çığırtkan, hayali bir kahramanlık ve hamaset söylemine dönüştürmedi. Bu
bağlamda da geleceği ciddiyete ve bilime davet etmeye devam ediyor.
Osmanlı kültüründe felsefe olmadığını anımsattım. Bana “Ama
sufizm var!” demişti. Sufizm’in bütün çekiciliğine ve şiirselliğine karşın
Tanrı yolunda hayal ve spekülasyonla yetinen bir düşünce sistemi olduğunu
söyledim. Bunu tartışmadığımızı anımsıyorum.
Belgeyi temel alan nesnellik
İnalcık, eski kuşak Cumhuriyet tarihçileri için oldukça
karakteristik bir tutuma sahipti. Bu tutumu, belgeyi temel alan, yorum ve
spekülasyonu dışlayan bir nesnelliktir. Nedeni, o zamana kadar yazılı tarihin,
“o dedi, bu dedi” yöntemiyle, allamelikle yazılmış olmasıdır. Osmanlı arşivleri
ise nesnel tarihçiler için tükenmez bir hazine oluşturuyordu. İnalcık bunun
bilimsel sisteminin kurucusudur. Osmanlı tarihinin sağlam, belgesel temelini
yazmadan Batı ile karşılaştırmak anlamsız olurdu. Yukarıda da değindiğim gibi,
ilk Cumhuriyet kuşaklarının sorunu önce kendi tarihi varlığımızın nesnel ve
verilerini derlemek gün ışığına çıkarmak, dünya kamuoyuna sunmak idi. Bu
olmadan uygarlığımızla övünmek de olası değil. Bugün değişen, Türkiye’yi
uluslararası sıralamada aşağı basamaklarda tutan ve tutacak kültür toplumsal
kültür birikiminin yapısı ve nedenleridir. Bugünkü olaylar, dış odakların iç
eğilimleri kendi amaçları uğruna uygun olarak yönlendirmeleridir.
Bugün nasıl kapitalizm artık sopadan çok finans kapitalin
küresel örgütlenmesinden yararlanarak sömürüyü sürdürüyorsa, egemen uygarlık
kültürü de, emperyalizmini, geri kalmış toplumların kültürel yetersizlikleri
üzerine kuruyor. Kendi dilinizi geliştireceğinize İngilizce öğreniyorsunuz.
Kitaplarınız çeviri. Bilim adamları yetiştireceğinize imam ve hatip
yetiştiriyorsunuz. Amerikalılar ve Avrupalılar da ellerini ovuşturup, bıyık
altından gülüyorlar.
Soramadığım Sorular
İnalcık bunları biliyordu. Toplumsal ve ekonomik tarih
yazımının, Osmanlı bağlamında en büyük ustasıydı. Fakat bu yaşlarda insanlar
geleceği düşünemezler. Daha çok geçmişi düşünürler. Ona neden 1603’den sonrası
için bir başka tarih yazmadın, Osmanlı
İmparatorluğu o kadar iyi çalışan bir makine olarak nasıl bozuldu ? Nesi
çalışmadı ? diye soramadım. Bu satırları kitaplığımın dışında yazıyorum.
Sonuçta bunu İnalcık bağlamında daha iyi yapacak tarihçiler var.
Habsburg, Romanof ve Hohenzolern sülalelerinin sonlarının
nasıl geldiği iyi biliniyor. Osmanlı’nın yok oluş nedenleri de belli. Fakat
Türkler onu daha yazmadılar. Birden devlet kadrolarının yarısı(!) asker ve
sivil, boşalıyor. Çağdaş tarihte bunun eşi yok. Acaba bunun Türk tarihinde bir
yanıtı yok mu? Her şey yepyeni mi? Yoksa İnalcık Hoca’nın söylemekten kaçındığı
bir şey var mıydı? Osmanlı İmparatorluğu’nu yok eden nedeni Türk halkı doğru
biliyor mu? Bunda hocann bir suçu yok!
Doğan Kuban