Arjantin ve dünya edebiyatında
"Morel'in Buluşu" ile tanınmaya başlayan yazar, gazeteci, şair ve
çevirmen; Adolfo Bioy Casares 1932’de Borges’le tanışır. Ölümüne kadar sıkı bir
dostlukları olur. Birlikte fantastik öyküler ve şiirler yazarlar. Casares aynı
yıl içinde “Sur” edebiyat dergisinin kurucusu Victoria Ocampo ile de tanışır.
1933’de Buenos Aires Üniversitesine girer fakat daha sonra, edebiyatla
yazarlıkla ilgilenmeye başlayınca okulu bırakır. 1940 yılında
fantastik-bilimkurgu öğeleri taşıyan “La invencion de Morel”’i (Morel’in
Buluşu) yazar. Bu kitabıyla Buenos Aires Belediye Edebiyat Ödülü’nü kazanır.
Ölümünden 8 yıl önce 1991 yılında İspanyol Edebiyatının en prestijli ödülü olan
“Miguel de Cervantes Ödülü”’ne layık görülür. 1999 yılında 8 martta 84 yaşında
hayata veda eder. Bedeni La Recoleta Cemetery’de yakılır.
“Morel’in Buluşu”; ilk baskısı 1990 yılında Gece
Yayınları tarafından yapıldı. Zamanla da tarihe karıştı, unutuldu. 2008 yılında
ise Jorge Luis Borges’in önsözüyle Helikopter yayınları tarafından tekrar
basıldı. 2. Baskısı da 6 yıl sonra 2016’da mart ayında basıldı. Görüldüğü üzere
uzun yıl aralıklarıyla basılan çok aranan ve beklenen kitaplardan biridir "Morel'in Buluşu". Kitap 1971 yılında İtalyan yönetmen Emidio Greco tarafından "L'invenzione di Morrell" adıyla filme uyarlanır. Çekimleri Malta adasında yapılan film Emidio Greco'nun da İtalyan sinemasında tanınmasını sağlar.
Filmin fragmanı:
Bu kitabı anlatmaya nerden başlamalı yada nasıl anlatmalı bilemiyorum.
Kahramanımız dış dünyadan izole edilmiş ve terk edilmiş bir adaya düşer. Bu
adada kilise müze ve bir havuz vardır. Terk edilmişlik, havuzdaki ölü balıklar, çürümüş bitkiler, kırık camlar ve yıkık duvarlar. Anlatıcımız yani kahramanımız adayı keşfederken elektrik üreten jeneratörlerin olduğu bir oda bulur. Adada oluşan med ve cezirler (Gel-git) bu jenaratörler sayesinde adanın tümüne
elektrik üretir. Motorların çalıştırılmasıyla beraber tüm ada rengarenk ve
pırıl pırıl bir görünüme kavuşur. Yıkıntılar ve pislikler gider. Aynı zamanda
etrafta dolaşan insanlar da belirir. Bu yansımalardan biri de aşık olduğu
Faustin’dir. Onun peşinden her yere gider, diğer insanların konuştuklarını
dinler. Adada ne olup bittiğini anlamaya çalışır. Sorular kuşkular
yansımalardaki kişilerden bile kıskanır Faustin’i. Yansımalar dünyası onun
gerçek dünyası olmuştur artık. Nesnel dünya ile ayırt edemez hale gelmiştir. Kafasındaki
puzzle ise yavaş yavaş birleşir. Adadaki radyasyondan dolayı derisinde
dökülmeler başlar ölümüne yakın en sonunda Faustin’in içindeki o döngüye
kendisini sokar ve sonsuz bir döngüde hiç bitmeyecek bir aşkın yörüngesinde
kalır, Hayata veda ederken bir döngünün gel-git'lerinde sonsuz bir aşk içinde yaşamaya devam eder.
Aşk ve sonsuzluk konularını gerçeküstücülük tarzıyla işlemiş
bir ada romanı. Karşılıksız bir aşkın izinde fantasik bir dünyayı anlatırken
ilerleyen sayfalarda bilimkurgusal bir dünyaya açılan eşsiz bir yapıt. Issız ve terkedilmiş bir
adada yaşayanların yansımaları.. ve o yansımalar içinde Faustine’ne
duyulan hayranlık ve aşk. Kahramanın sevdiği kadın ile beraber birbiri ardına devam
görüntülerin içindeki dünyaya girmesiyle "son" bulacak sonsuzluk. Bir vakitler Lost diye bir dizi vardı.
Issız bir adada geçen macerada Borges’ten ve Adolfo Bioy Casares’ten
esintiler olduğunu söyleyebiliriz. En belirgini ise 4.sezonda 4.bölümde
Sawyer’in “Morel’in Buluşu”nu okuduğu sahne.
Kitaptan:
Mantık bize Morel'in umutlarını reddetmemizi emrediyor. Görüntüler yaşamaz. Bununla birlikte bana öyle geliyor ki, bu alet şu anda elimizde olduğuna göre, görüntülerin hissedip hissetmediklerini, düşünüp düşünmediklerini denetlemeye yarayacak bir başkasını icat etmek daha uygun olacak ( ya da en azından, kayıt süresince gerçek kişilerde olan düşünce ve duyulara sahip olup olmadıklarını denetleyecek bir alet; bu düşünce duyularla bilinçlerinin (?) ilişkisinin denetlenemeyeceği açıktır). Şu andaki alete çok benzeyecek olan bu alet vericinin düşünce ve duyularına yöneltilecek; Faustine'den hangi uzaklıkta olursak olalım görsel, işitsel, dokunsal, koku alma ve tat alma düşünce ve duygularını elde edeceğiz. Ve bir gün, daha eksiksiz bir alet bulunacak. Yaşam boyunca -ya da kaydedilen anlar süresince- düşündüğümüz ya da hissettiğimiz şeyler sayesinde görüntünün her şeyi anlamayı sürdüreceği ( tıpkı bizim bir alfabenin harfleriyle anlayabildiğimiz ve bütün sözcükleri oluşturduğumuz gibi) bir alfabe gibi olacak.
Jorge Luis Borges’in önsözde yazdığı; “Entrikanın ayrıntılarını yazarıyla tartıştım, onu yeniden okudum; onu kusursuz olarak nitelemenin bir yanlışlık ya da abartma olacağını sanmıyorum." Eşsiz bir kitap olduğunu kabul etmek gerekiyor. Varoluşun ölümsüzlüğün başka bir boyutunu,
imgelerle fantastik bilimkurgusal öğeleri de ekleyerek, bizi Borgesvari bir labirente sokuyor Casares; sonsuz sevginin ve döngünün labirenti.. Casares'in çevrilmemiş bir çok eseri var, günlükleri ve diğer kitaplarınn da çevrilmesini umuyorum.
Helikopter Yayınlarının baskısı hakkında ufak bir eleştiriyi de eklemem gerekiyor;
Kitabın orjinal basksındaki ilustrasyonlar; Arjantin’de
dışavurumculuk akımının temsilcilerinden, aristokrat ve entellektüel Florida
grubunun üyesi, Jorge Luis Borges’in kız kardeşi Norah Borges’e ait. Helikopter
yayınları da yeni kaliteli hamur baskısında bu ilustrasyonlara da yer
verseymiş keşke.
Adolfo Bioy
Casares ve Jorge Luis Borges uzun dostlukları süresince Buenos Aires’te Cafe La
Biela’ya sık sık uğrarlarmış, Arjantin ve dünya edebiyatının bu büyük iki usta
yazarıyla vakit geçirmek isterseniz Cafe La Biela’da onarla birlikte bir kahve
içebilirisniz J
Cafe La Biela
Los mejores deseos...
Doğan Sevimbike