19 Temmuz 2017 Çarşamba

Arap Baharı ve İbn Battuta’nın İzinde Bir Serüven

Arap Baharı ve İbn Battuta’nın İzinde Bir Gencin Serüveni
Arap Baharı üzerine bir çok araştırma ve siyaset kitabı yazıldı. Güncelliği süren olayların edebiyat alanında tutunmaları oldukça güç bir durum. Fakat Ortadoğu-mağrip kültürüne ve coğrafyasına son derece hakim olan Mathias Enard, bilgisi ve güçlü kurgusuyla Arap Baharı ve Ortaçağ'ın en büyük seyyahı olan İbn Battuta’yı da harmanlayarak ortaya keyifle okunan bir eser çıkarmış.

“Hırsızlar Sokağı” Arap Baharı konusunda yaşanan olaylara farklı bir açıdan bakmamızı sağlıyor. Roman; İbn Battuta’nın izinde gitmeye çalışan ama içinde bulunduğu kültürel ve ekonomik şartların esirliğinden kopamayan Faslı bir genç olan Lakhdar’ın yolculuğunu psikolojik ve sosyolojik tespitlerle beraber kahramanın kendi iç hesaplaşmalarıyla birlikte aktarıyor. Lakhdar’ın yolculuğu para kazanma ve geçinme ekseninde ordan oraya sürüklenmesi olsa da aynı zamanda okuduğu kitaplarla ve şiirlerle yolculuklarına anlam katıyor. Lakhdar Ortaçağ'ın büyük seyyahı İbn Battuta’yı kendine manevi bir güç veren içsel bir rehber olarak bakmakta ve gittiği yerleri onun eserlerinde geçen hikayelerle özdeştirmektedir. Yolculuğunun başlıca yerleri ise Tanca, Tunus, Algeciras ve Barselona’dır.
Lakhdar için bir başka manevi rehber ise; İspanya, Fas, Tunus gibi ülkelerdeki iç çalkantılar, eylemler, protestolar ve patlamaların ortasında Judit adlı kıza olan aşkı. Judit eğitimli bir İspanyol ailenin çocuğudur. Üniversitede Arap Dili ve Edebiyatı okurken Lakhdar’la bir barda tanışırlar. Bu tanışmayla birlikte ilk defa aşık olmayı da öğrenir Lakhdar. Gencin aşka yüklediği anlamlar ve Marakeş’teki İslami cihatçıların bombalı eylemi Faslı genç Lakhdar’ın içinde bulunduğu "Kuran Düşüncesini Yayma Cemiyeti"ne olan bakışını değiştirmeye başlar. Gençliğin vermiş olduğu enerji ve hevesle atıldığı işleri yapsa da okudukları ile bir çok şeyi de sorgular; Arap Baharının yarattığı genel eylem ortamında düzenin değişeceğine olan genel inancı da sorgulamaya başlar. Arka planda siyasal bir olgu olarak Arap Baharı yer alsa da bir başka arka plan da gençliktir. Bütün devrimlerin ve değişim baharlarının dinmosu gençlik olmuştur. Romanda da gençliğin düzene ve düzen değişikliğine dair nasıl bir açıdan baktığına da şu diyaloglarla değinilir;
“Bütün gençler benim gibi”, diye ekledim birden canlandığımı hissetmiştim. “İslamcılar, bize ait olması gereken dinimizi bizden çalan yaşlı muhafazakarlar. Bize sundukları tek şey yasaklamalar ve baskı. Arap solu greve takılıp kalmış eski sendikacılardan ibaret. Peki, beni kim temsil edecek, ha?”
Geleceksizlik ve gelecek umudu, işsizlik ve yarı göçer şekilde işlerde çalışmak, geçinmek, işçilerin eylemleri, fahişeler, deniz yolculuğu, dolandırıcılar, hırsızlar ve müslümanlar ve islamcılar... Bununla birlikte Lakhdar’a eşlik eden kitaplar şiirler ve aşk...
“No se puede vivir sin amar, Judith’e hep bunu tekrar ediyordum, sevmeden yaşayamazsın; Bu cümleyi güzel ve karmaşık bir kara romanda bulmuştum; judith’in kendini toparlaması, gücüne enerjisine yeniden kavuşması lazımdı, benimse tek bir arzum vardı, içime dolup taşan bu kıvılcımları, bu sevgi ateşini ona sunmak, -ona bunu kitaplarla, şiirlerle, günlük hayatın içinde jestlerle sunmak-...”
Batılı yazarların ortadoğu üzerine yazdıkları edebiyat yada araştırma kitaplarında “oryantalizm” çokça görülen bir anlayıştır. Malesef bunu Türkiye’deki kimi romancılar ve araştırmacılar da kabullenmekte ve eserlerini yazarken kullandıkları batılı tezlerin bir sonucu olarak oryantalizm etkisinden kurtulamamaktadırlar. Yada belki böyle bir niyetleri yok. Batı dünyasının belirli ve güçlü çevrelerinin doğuya ve Türkiye’ye kabul ettirmeye çalıştığı oryantalizme Mathias Enard aldanmamış. Romanda bu tarz bir konumlandırma görmedim. Tam tersi müslüman bir gencin ona giydirilen dar anlayışa karşı dünyayı gezme görme sevme ve şiir okuma hırsının galip geldiğini gösteren bir sürü içsel konuşmalar ve diyaloglar var.

Mathias Enard asıl olarak “Savaşları, Kralları ve Filleri Anlat Onlara” romanıyla ülkemizde tanınmış bir yazar. Akdeniz kültürünün tarihine ve çeşitliliğine olan ilgisi ve merakı ülkemiz okurları için büyük bir şans. Kitapta anlatılan olayların ülkemizde yaşanan olaylar ve hikayelerle çokça örtüştüğünü söylemeliyim. Hırsızlar Sokağı, Arap Baharı’nın psikolojisi ve sosyolojisine dair zevkle okunan bir roman. Diğer kitaplarını okumak için bir çok sebep sayabilirim
Lakhdar’ın sözleriyle bitirelim;
Tancalı çocuğu, Besim’in arkadaşını yeniden bulamam; o zamandan bu yana hayat geçti, Tanrı firar etti, bilinç ilerledi, onunla beraber kimlik de - ne okuduysam oyum, ne gördüysem oyum, bende Araplık kadar İspanyolluk ve Fransızlık da var, bu aynalarda o kadar çoğaldım ki, kendimi kaybettim ya da kendimi yeniden inşa ettim, imgeler kırılgan, imgeler devinim halinde. Judit’e, No se puede vivir sin amar, ( sevmeden yaşayamazsın) diyordum ve yanılıyordum, insan sevmeden yaşayabilir, aşk da bir kitaptır, bir aynadır, balmumu tabletimizin üstünde bir işaret, ellerimizdeki izler, hayat çizgileri, oyun bittikten, olan olduktan sonra beliren parmak izleri -
Doğan Sevimbike
Jordi Savall - "Zamanın Yolcusu İbn Battuta" / Philharmonie de Paris

https://www.youtube.com/watch?v=_6w2OUQOzUw

Hiç yorum yok: