18 Ekim 2016 Salı

BİR AŞK – DİNO BUZZATİ




 İtalyan Edebiyatının önemli isimleri arasında yer alan, en tanınmış ve başarılı romanı kabul edilen “Tatar Çölü” ile tanımaya başladığımız Dino Buzzati’nin dilimize çevrilmiş bir çok eseri mevcut. “Öylesine Bir Aşk” olarak 1990 yılında çevrilen “Un Amore”, geçtiğimiz haftalarda Can Yayınları’ndan Eren Cendey tarafından İtalyanca’dan dilimize “Bir Aşk” romanı olarak tekrar çevrildi. Sanıyorum ki 1990 yılında çevrilen eski basımı İngilizce’den bir çeviriydi. Günümüzde özgün dilinden çevrilmiş birçok kitabın eski basımlarının yoğunlukla ingilizce dilinden çevrilmiş olduğunu görebilirsiniz. Özellikle klasiklerde çokça var. Bir eseri özgün dilinden değil de ikinci bir dilden çevirisi eserin anlamını kaybetme yada düşürme riskini taşıyor. Pek çok kere karşılaştırdığım eski ve yeni çevirisi olan kitaplarda bunu deneyip gördüm. Mümkün olduğunca özgün dilinden yapılan çevirileri okumak en iyisidir. İtalyan edebiyatından bir çok eseri İtalyanca aslından çeviren Eren Candey’in “Bir Aşk” çevirisi Buzzati’nin sürükleyici dili ve üslubu ile birleşince ortaya sizi Milano sokaklarına götürecek harika bir eser çıkmış. Ayrıca “Bir Aşk” ( Un amore) romanı Gianni Vernuccio tarafından 1965 yılında sinemaya da uyarlandığını hatırlatalım.

Villa Buzzati / Belluno


  Buzzati 1906’da İtalya’nın Belluno kentinde doğdu. Gazeteciliğe Corriere della sera gazetesinde başladı ve yaşamı boyunca bu gazetede çalıştı. Romanlarında Kafka’dan esinlenmiş bir gerçeküstücülük olmasına karşın kendine özgün olağan üstü bir taşlama ve mizah anlayışı geliştirmiştir. 1940’da yazdığı en başarılı romanı sayılan “Tatar Çölü”; büyük bir çölü geçerek ulaşılabilen sınırda bir kışla olan Bastiani Kalesi’nde genç bir teğmen’in hiç gelmeyecek bir düşmanı beklemesini alaycı ve etkileyici bir üslupla anlatan bir yapıttı. Kafka, Sartre, Camus gibi Buzzati de insanın kaderine teslim olması ve hayata dair sorgulamayı kurguladığı bu kitabı ona büyük bir ün kazandırmıştır. (“Tatar Çölü” üzerine başka bir yazıda ayrıntılı olarak değineceğim.)
 “Bir Aşk”, 1960 yılında Milano’da 49 yaşındaki zengin bir mimar ve toplumda statü sahibi olan Antonio Dorigo’nun kadınlarla ilişkilerini ve bu ilişkileri sırasında Aşık olduğu kadınla olan ilişkini anlatıyor. Zengin bir adamın genç bir kadınla olan ilişkisi. Kitap, aşina olduğumuz klasik Türk filmlerinde izlediğimiz zengin ve yaşlı patron ve genç hayatını kurmak isteyen bir kadın ilişkisini sınıfsal farklılıkları ele alarak toplumun yaşadığı sınıf çelişkisini ve bir sevginin bu çelişki içindeki zaman zaman sarsılan zaman zaman doruk noktasına ulaşan ilişkinin sorunları üzerinden kurguladığı bu romanı aynı zamanda yozlaşmışlık ve zenginlik içindeki insanlar arasındaki uçurumu da gözler önüne seriyor.
“Nedir bu?” diye sordu erkek.
Kız, herkesi malum besini olan Tristan ya da Rigoletto dermiş gibi, “Var olan en güzel çaçaça. ‘Los Carinosos’,” dedi. Sonra da bir tür çocuksu coşkuyla tek başına dans etmeye başladı.  Kendinden emin. Birbirini izleyen ritim onu deniz dalgası gibi bir ileri bir geri atıyordu ama kız duruma hakimdi ve içgüdülerini kontrol ediyordu.
  1960’ların yıllarını anlatsa da bugüne göre; ilişki kurmadaki öznel ve ekonomik şartlar ve yaşamın mecbur bıraktığı biçemler, statüler, tarzlar ilişkileri karmaşık kılarken hayata dair yüklediğimiz anlamları da sorgular hale getiriyor. Aşkı ve yaşamı sorgulayan bir üslup ve dil anlatım sergilediği gibi Buzzati; Dorigo’nun kıskançlık, tutku, sahiplenme ile karışık iç dünyasını burjuva toplumunun çelişkileriyle yüklü ahlak anlayışı arasında bocalamasını anlatıyor.
Kitaptan

Dino Buzzati ve sevgilisi Almerina Antoniazzi
  Şimdiye dek fark etmemekle ne büyük aptallık etmişti. Bir bekleyiş gizli değilse içinde bir kayanın, ormanın, harabenin ne faydası olabilirdi? Kızın, bizi mutlu edebilecek varlığının beklentisi değilse neydi ? Düşüncemiz bizi gün batımında, kızla hüzünlü kuş cıvıltıları arasında gezinmeye çıkartmaya yetmiyorsa sarp kayalıklardan gizemli patikalardan oluşan romantik vadinin nasıl bir anlamı olabilirdi?  Mağaranın gölgesinde bir buluşmanın hayalini kurmuyorsak antik firavunların yüksek duvarlarının ne anlamı vardır ? Bir Felemenk kasabasının köşesini niye umursayalım yada boulevard kafesini Şam’ın suk’unu eğer o kız günün birinde oradan geçmeyecek ve size bir hayat parçacığı sunmayacaksa niye önemseyelim, Yol ayrımındaki küçük sütunlu şapelin minik ışığı, içinde hayal barındırmıyorsa neden hüzünlendirsin? Ve hayaller ona, bizi edecek kıza yönelmiyorsa nedir ?
Buzzati, aşkın ve şiirin gücünü ve bir anlamda varoluş sebebini de; toplumsal sınıfların yarattığı ilişkilerle beraber özellikle doğa ve insan tabiatıyla ilişkili bir tanım da yapar;
Peki ya şiirin evrensel manası ? Nasıl oluyor da sevilen kadına döktürülen satırlarda bu kadar çok manzara, orman, bahçe, kumsal, nehir, ağaç gündoğumu yer alıyor? Nasıl oluyor da şairler herkesten daha çok kader ile doğa ilişkisini kurabiliyorlar. Kadim kuleler, bulutlar, şelaleler, gizemli kabirler, kayalara vuran dalgaların hıçkırığı, dalların fırtınaya boyun bükmesi, ikindi vakitlerinde derelerin yalnızlığı, bütün bunlar tam olarak ona, bizi küle döndürecek olan kadına göndermedir. Dünyanın her şeyi, türünün devamını sürdürmek için dünyanın öteki şeyleriyle bilge bir bütünleşmeyle bir araya gelir.
Hayatı ve aşkı toplumsal çelişkilerin yarattığı bocalamalarla anlatan kuşkular, şüpheler ve sorularla dolu bir kitap ve bir o kadar da ulaşılmaya çalışılan gerçek bir sevginin, sevgilinin mücadelesi; “Bir Aşk” romanı…

Doğan Sevimbike

Hiç yorum yok: