9 Eylül 2016 Cuma

GABRIEL GARCIA MARQUEZ İLE DOĞU AVRUPA'DA YOLCULUK




  Gezi-yolculuk kitaplarını oldum olası hep sevmişimdir. Bu biraz da çocukken okuduğum macera kitaplarıyla ilgili sanırım.  Sürükleyici ve yalın bir dil ile yazılan çocuk-genç edebiyatın macera romanları yada çizgi romanları; renki dünyalara yolculuğun ilk kapıları. Edebiyat nasıl ki bir kanıtsa yaşamaya dair; yolculuk da yaşamın edebiyattan başka bir kanıtıdır. Yolculuklarda bilme arzusunun bitmez tükenmez devingenliği vardır. Yazıya döküldüğü zaman ise yolculuk zamanın ve mekanın dışına taşmaya başlar. Yazar yazdığı zaman, okur okuduğu zaman gerçeklikten ve hayal gücünden beslenen yeni bir mekan yeni bir zaman yaratılır. Anlatıldığı ve paylaşıldığı zaman yolculuk da bir tür edebiyattır aslında. İş seyahati, okul gezisi, dünya turu, mavi yolculuk, resmi görev icabı gidilen yerler, göçler, sahilde yürümek ve hiçbir şey düşünmeden sırt çantanı alıp yola koyulmak...  Sadece yol ve sen; gördüklerin ve düşlediklerin ve ilerisi.

  Gabriel Garcia Marquez de “Anlatmak için Yaşıyorum” diyor. Doğu Avrupa’da Yolculuk; 1950’lerde gazeteci olarak Sosyalist ülkelere yaptığı seyahati anlatıyor; Doğu Almanya’dan başlayıp Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, ve Sovyetler Birliğine uzanan bu büyülü yolculuğu bizlerle paylaşıyor.

  “Doğu Avrupa’da Yolculuk” Sosyalist ülkelerin bürokratik sıkıntılarını, insanların sistemle olumlu yada olumsuz uyumluluklarını ve birey olarak yaşadıkları dünyayı anlatsa da, kitap; 2.dünya savaşı sonrası yıkılmış coğrafyanın değiştirdiği insanlığı da anlatıyor. Savaştan bıkmış, soykırıma uğramış, acılarla ama büyük umutlarla yeniden inşa edilmeye çalışılan bir coğrafya Polonya’dan Moskova’ya ve tüm Sovyetlere yayılan.

Kitaptan:

İspanyolca Özgün Baskısı 1983

“Sovyet halkının hediye vermek uğruna elinde hiçbir şey kalmamasına yol açmamak için insanın çok ketum davranması gerekiyor. Ellerinde ne var ne yok,  her şeyi hediye ediyorlar. İster değerli şeyler olsun, ister işe yaramaz şeyler. Ukrayna’daki bir köyde yaşlı bir kadın, kalabalığın arasından kendine yol açarak bana küçük bir tarak parçası hediye etti. Sırf hediye verme zevki uğruna bir şey hediye etmenin zevkiydi bu. İnsan Moskova’da dondurma almak için bir yerde duruyor, sonra yanında bisküviler ve şekerlerle yirmi dondurma birden yemek zorunda kalıyor. Halka açık bir yerde hesabı ödemenin imkanı yoktu; yan masadakiler çoktan ödemiş oluyorlardı. Adamın biri bir akşam Franco’yu durdurdu, ona elini uzattı ve avcunun içine çarlar zamanından kalma değerli bir madeni para bıraktı. Teşekkür etmesini bile beklemedi. Bir tiyatronun kapısındaki kalabalığın arasında, yüzünü bir daha hiç görmeyeceğimiz bir kız, delegelerden birinin gömleğinin cebine 25 rublelik bir bilet soktu. Herkesin birden gösterdiği bu ölçüsüz cömertliğin, delegeleri etkilemek için verilmiş bir emre itaatin sonucu olduğunu hiç sanmıyorum. Ama hiç olası görünmediği halde öyle olsa bile, halkının bu disiplini ve sadakati karşısında Sovyet hükümetinin gurur duyması gerekir.”


Bir edebiyat ve  araştırma kitabı olarak “Doğu Avrupa’da Yolculuk”

 Sosyalist ülkelerin bir çok eleştirisiyle harmanlanmış akademik-edebi türde eserler okuduk fakat bir o kadar da yapıcı eleştirileri olan eserlerle de karşılaştık. “Dünyanın sosyalist olmasını istiyorum ve inanıyorum ki er yada geç öyle olacak” diyen Marquez’den sosyalist ülkelere yaptığı bu geziyi; hem edebiyat olarak hem de sosyalist fikir alanında çalışma yapan düşünen ve Marquez’in inandığı gibi inanan herkesin okumasını tavsiye ederim. 


"Moskova dünyanın en büyük köyü" 

Yırtık ayakkabılarla sokaklarda dolaşan insanların sadeliği, iyi kalpliliği ve içtenliği, festival için verilmiş bir emrin gereği olamazdı.

Fransa’da pek çok kez bulunmuş, Moskova Üniversitesi’nden bir Profesör, Sovyet işçilerinin, genellikle, Batı’da yıllardan beri hizmet gören birçok şeyi kendilerinin icat ettiği kanısında olduklarını anlatmıştı bize. Çataldan tutun da telefona varana kadar en basit şeylerin icadını Sovyetlerin kendilerine mal ettiklerini söyleyen Amerikalıların o eski şakasının aslında bir açıklaması var. Batı Uygarlığı, teknoloji alanında attığı muazzam adımlarla XX. Yüzyılda yol alırken, Sovyetler temel sorunlarını kapalı kapılar ardında çözmeye uğraşıyorlardı. Eğer günün birinde Batılı bir turist, Moskova’da elektrikli buz dolabını icat ettiğini söyleyen saçı başı darmadağınık, heyecanlı bir gence rastlayacak olursa, ona yalancı ya da deli gözüyle bakmamalı: Büyük bir olasılıkla elektrikli buzdolabını, Batı’da sıradan bir eşya olarak kullanılmasından çok önce, evinde icat etmiştir.”


POLYUSHKA POLYA : 

Bu ova
Bu engin ova
atlar koşar üzerinde çayırların
hey, kızıl ordu kahramanlarının 

hanımlar bakın,
gittiğimiz yere bakın
uzun yolumuz hızla koştuğumuz
Hey, sizin şanlı yolunuz





Hiç yorum yok: