Gezi-yolculuk kitaplarını oldum olası hep sevmişimdir. Bu
biraz da çocukken okuduğum macera kitaplarıyla ilgili sanırım. Sürükleyici ve yalın bir dil ile yazılan
çocuk-genç edebiyatın macera romanları yada çizgi romanları; renki dünyalara
yolculuğun ilk kapıları. Edebiyat nasıl ki bir kanıtsa yaşamaya dair; yolculuk
da yaşamın edebiyattan başka bir kanıtıdır. Yolculuklarda bilme arzusunun
bitmez tükenmez devingenliği vardır. Yazıya döküldüğü zaman ise yolculuk
zamanın ve mekanın dışına taşmaya başlar. Yazar yazdığı zaman, okur okuduğu
zaman gerçeklikten ve hayal gücünden beslenen yeni bir mekan yeni bir zaman
yaratılır. Anlatıldığı ve paylaşıldığı zaman yolculuk da bir tür edebiyattır
aslında. İş seyahati, okul gezisi, dünya turu, mavi yolculuk, resmi görev icabı
gidilen yerler, göçler, sahilde yürümek ve hiçbir şey düşünmeden sırt çantanı
alıp yola koyulmak... Sadece yol ve sen;
gördüklerin ve düşlediklerin ve ilerisi.
Gabriel Garcia
Marquez de “Anlatmak için Yaşıyorum” diyor. Doğu Avrupa’da Yolculuk; 1950’lerde
gazeteci olarak Sosyalist ülkelere yaptığı seyahati anlatıyor; Doğu Almanya’dan
başlayıp Çekoslovakya, Polonya, Macaristan, ve Sovyetler Birliğine uzanan bu
büyülü yolculuğu bizlerle paylaşıyor.
“Doğu Avrupa’da
Yolculuk” Sosyalist ülkelerin bürokratik sıkıntılarını, insanların sistemle olumlu
yada olumsuz uyumluluklarını ve birey olarak yaşadıkları dünyayı anlatsa da,
kitap; 2.dünya savaşı sonrası yıkılmış coğrafyanın değiştirdiği insanlığı da
anlatıyor. Savaştan bıkmış, soykırıma uğramış, acılarla ama büyük umutlarla
yeniden inşa edilmeye çalışılan bir coğrafya Polonya’dan Moskova’ya ve tüm
Sovyetlere yayılan.
Kitaptan:
İspanyolca Özgün Baskısı 1983 |
“Sovyet halkının hediye vermek uğruna elinde hiçbir şey
kalmamasına yol açmamak için insanın çok ketum davranması gerekiyor. Ellerinde
ne var ne yok, her şeyi hediye
ediyorlar. İster değerli şeyler olsun, ister işe yaramaz şeyler. Ukrayna’daki
bir köyde yaşlı bir kadın, kalabalığın arasından kendine yol açarak bana küçük
bir tarak parçası hediye etti. Sırf hediye verme zevki uğruna bir şey hediye
etmenin zevkiydi bu. İnsan Moskova’da dondurma almak için bir yerde duruyor,
sonra yanında bisküviler ve şekerlerle yirmi dondurma birden yemek zorunda
kalıyor. Halka açık bir yerde hesabı ödemenin imkanı yoktu; yan masadakiler çoktan
ödemiş oluyorlardı. Adamın biri bir akşam Franco’yu durdurdu, ona elini uzattı
ve avcunun içine çarlar zamanından kalma değerli bir madeni para bıraktı.
Teşekkür etmesini bile beklemedi. Bir tiyatronun kapısındaki kalabalığın
arasında, yüzünü bir daha hiç görmeyeceğimiz bir kız, delegelerden birinin
gömleğinin cebine 25 rublelik bir bilet soktu. Herkesin birden gösterdiği bu
ölçüsüz cömertliğin, delegeleri etkilemek için verilmiş bir emre itaatin sonucu
olduğunu hiç sanmıyorum. Ama hiç olası görünmediği halde öyle olsa bile,
halkının bu disiplini ve sadakati karşısında Sovyet hükümetinin gurur duyması
gerekir.”
Bir edebiyat ve araştırma kitabı olarak “Doğu Avrupa’da
Yolculuk”
Sosyalist ülkelerin bir çok eleştirisiyle harmanlanmış akademik-edebi türde eserler okuduk fakat bir o kadar da yapıcı eleştirileri olan eserlerle de karşılaştık. “Dünyanın sosyalist olmasını istiyorum ve inanıyorum ki er
yada geç öyle olacak” diyen Marquez’den sosyalist ülkelere yaptığı bu geziyi; hem
edebiyat olarak hem de sosyalist fikir alanında çalışma yapan düşünen ve
Marquez’in inandığı gibi inanan herkesin okumasını tavsiye ederim.
"Moskova dünyanın en büyük köyü"
Yırtık ayakkabılarla sokaklarda dolaşan insanların sadeliği,
iyi kalpliliği ve içtenliği, festival için verilmiş bir emrin gereği olamazdı.
“Fransa’da pek çok kez bulunmuş, Moskova Üniversitesi’nden
bir Profesör, Sovyet işçilerinin, genellikle, Batı’da yıllardan beri hizmet
gören birçok şeyi kendilerinin icat ettiği kanısında olduklarını anlatmıştı
bize. Çataldan tutun da telefona varana kadar en basit şeylerin icadını
Sovyetlerin kendilerine mal ettiklerini söyleyen Amerikalıların o eski
şakasının aslında bir açıklaması var. Batı Uygarlığı, teknoloji alanında attığı
muazzam adımlarla XX. Yüzyılda yol alırken, Sovyetler temel sorunlarını kapalı
kapılar ardında çözmeye uğraşıyorlardı. Eğer günün birinde Batılı bir turist,
Moskova’da elektrikli buz dolabını icat ettiğini söyleyen saçı başı
darmadağınık, heyecanlı bir gence rastlayacak olursa, ona yalancı ya da deli
gözüyle bakmamalı: Büyük bir olasılıkla elektrikli buzdolabını, Batı’da sıradan
bir eşya olarak kullanılmasından çok önce, evinde icat etmiştir.”
POLYUSHKA POLYA :
Bu ova
Bu engin ova
atlar koşar üzerinde çayırların
hey, kızıl ordu kahramanlarının
hanımlar bakın,
gittiğimiz yere bakın
uzun yolumuz hızla koştuğumuz
Hey, sizin şanlı yolunuz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder