6 Temmuz 2016 Çarşamba

Sosyalizm Geliyor Savulun


14.7.1991 
 Geçtiğimiz yıl Aziz Nesin 100 yaşında etkinlileri kapsamında Nesin Vakfı'nın düzenlediği "Ömrüne Sığmayan Adam Aziz Nesin 1915-2015" sergisine katılmıştım. Çocukluğumdan beri Aziz Nesin'i bilirim okurum ve onun gözünden Türkiye'yi ve dünyayı anlamaya çalışırım. Aydın olmanın ne demek olduğunu Aziz Nesinlerden öğrenenlerdenim. Günümüz "Aydın" geçinenlerine karşı aklımı ve düşüncemi koruyabiliyor ferah tutabiliyorsam bunda Aziz Nesin'in eserlerinin payı büyüktür. Çoraklaşan düşünsel iklim ortamında ve kavramlar & siyasal-felsefi duruşların önemini kaybettiği bu yeni yüzıl başlangıcında onun eleştirel-mizahi-politik duruşunun önemi daha hissedilir hale gelmiştir. Aziz Nesin olmak; devrimci, aydınlanmadan ve işçi sınıfından yana olmaktır. "Aziz Nesin olunmalı" tabi ki sadece onu anarak değil, onun gibi doğruları ve hakikatı söylemektenden çekinmeden, dimdik kararlı ve okuyarak.. sanattan ve gerçeklerden kopmadan yürüyerek.. 

   Umarım geçtiğimiz sene İstanbul'da yapılan bu sergi Anadolunun tüm illerine yayılır; evet Aziz Nesin zaten bir çağdaş Nasreddin Hoca olarak aslında Anadolu'nun bir çok yerinde yaşıyor, AzizNesinlik olaylar dediğimiz gülünç ama acı gerçeklerle her gün karşılaşıyoruz sosyal medyanın iletişimsel gücüyle aziznesinlik olayları daha iyi keşfedebiliyoruz. Mizahın ve Aziz Nesin'in gücü buradan gelir. Çünkü o memleketinin belki de en büyük toplumsal gözlemcisiydi halkı ve ülkesi için yazdı-mücadele etti, bu yüzden olsa gerek halk onu sevdi edebiyat ve siyasi çevreler onu anlamasa da halk onu sevdi değer verdi. Okurlarıyla büyüdü, büyük bir yazarın büyük bir yazar olmasını sağlayan da bu olsa gerek. 

Aziz Nesin hakkında çok şey yazıldı çizildi. Ben ise sadece yaşadığım yerle ilgili bir Aziz Nesin anısı-hikayesi anlatacağım;




Aziz Nesin Gebze'de, Gebzeli aydın ve şairlerle

Özyaşamöyküsünü anlattığı "Böyle Gelmiş Böyle Gitmez" - II Yokuşun Başı kitabından;


Gegbuze'nin Balçık Köyü 

  Galip Amcamı görmeyeli en çok iki yıl olmuştu.
Ama insana, çocukluğundaki yerler, boyutlar çok büyük zamanlar da çok uzun geldiğinden sanki Galip Amcamı görmeyeli yüz yıl geçmiş gibiydi.

  Tatil Günlerimi Balçık köyünde Galip Amcamın yanında geçirecektim. Tiren yolculuğunu hiç anımsamıyorum. Belleğimden bütünüyle silinmiş olan o yolculuk anısından yalnız bir istasyon levhası şimdi bile gözümün önünde. Beyaz zemin üzerinde siyah boyayla yazılmış Gebze istasyonun levhasıydı. Arap harfleriyle, kuyrukları uzatılmış yanyana iki gef harfiyle "Gegbuze" yazılmıştı. Arap harfleriyle Gegbuze yazılıp Gebze okunduğunu o zaman öğrenmiştim. Belki Gebze'nin eski adı Gegbuze'ydi. 
   
 Gebze istasyonundan Gebze'ye işleyen faytonlar vardı. Ama biz Gebze'ye yayan gitmiştik. Gebze'den Balçık köyüne taşıt yoktu. Sıcak bir günde Balçık köyüne dek yürümüştüm. Her adım atışta, tozuyan yollarda ayaklarım yumuşacık tozlara gömülüyordu. 
Köye mezarlıktan giriliyor. Köyün ortasında, minaresi çoktan yıkılmış yarı yıkık bir cami var, camiye yıllardır girilmediği belli. Ben o köyde kaldığım sürece ne camide namaz kılınmış, ne ezan okunmuştu. Caminin bitişiğindeki iki odalı eski ev onundu. Odalardan birinde Galip Amcam yaşıyor. Büyük olan öbür oda da derslik. İçinde bikaç eski tahta sıra...
Heryer kalın toz tabakası altında. Galip Amcamın tek pencereli odasında, bir kerevet üstünde kirli yatağı seriliydi. Biz bu yatakta Galip Amcamla birlikte yatacaktık. Tek pencerenin raf gibi kullanılan oyuğu kitaplarla doluydu. 

  Balçık benim ilk gördüğüm köydü. Galip Amcamı görmediğim o iki yıl içinde yirmi yıl birden yaşlanmış, çökmüş buldum. Artk neşesini de umudunu da yitirmişti. Taşlamalar yazmaya başlamıştı.


Gebze'nin pazarı olan günler Galip Amcamla bir iki kez Gebze'ye gittik. O büyük caminin yakınında bir yerde kebap yemiştik. Gölgesi geniş bir çınarın altında alçak ayaklı hasır iskemlelere oturmuş, çaylar içmiştik. Galip Amcamın çevresinde tanıdığı Gebzeli aydınlar vardı. Bunlardan birinin Gebze mahkemelerinden birinde zabit katibi bir derviş olduğunu anımsıyorum. İçlerinden biri de ya şairdi yada ezberinde çok şiir olan birisiydi. Galip Amcam, çok ucuz cep defterini çıkardı cebinden... Defterdeki şiirlerini okudu.

Galip Amcamdan her nasılsa bana kalmış bikaç defter vardır. Şimdi o defterleri karıştırıyorum; onlarda kırkbeş yıl önce Gebze'deki çınar altında arkadaşlarına okuduğu manzumelerden kimisini buluyorum:


Ey dilemlerin sultanı
Tecelli kıl teselli kıl

İnayet olmasa senden
Kurtaran yok beni benden
Ey efendim bu bedenden
Tecelli kıl teselli kıl.

Çevirmişim gözüm sana
Gayre bakmam özüm sana
Nerde olsam yüzüm sana
Tecelli kıl teselli kıl

Her işim isyan ve hata
Gitti ömrüm va hasreta
Merhametin eyle ata

Tecelli kıl teselli kıl
Encam-ı alem ölümdür
Rıza-yı pakin yolumdur
Galip Nihani kulundur
Tecelli kıl teselli kıl

Manzumelerinde Galip Nihani adını kullanırdı: Nihan : Gizli
Bu manzumenin altında 4/5 Teşrinevvel 340 yazılı.

Galip Amcamın ordaki arkadaşları içinde şairler de vardı. Onlardan biri ya "işreti" mahlasıyla şiirler yazıyor yada İşreti mahlaslı birinin şiirini okuyordu. Galip Amcam o şiiri çok beğendiği için hemen orda cep defterine yazmıştı.

Bende kalan o defterden, İşreti'nin şiirini buraya aktarıyorum:


Sanma aşk ehlini mevtle güzar eylediler
Hicre sabreylemeyip terk-i diyar eylediler.

Soyunup tac-ü kabayı bürünüp bir kefene
Hil'at-i ariyeti giymeye ar eylediler.
Dediler görmeyelim tek ol rakibin yüzünü
Bindiler mahmel-i tabuta firar eylediler.

Arkası üzre yatıp ehl-i kubur etti huzur.
Derd ü mihnetle seni İşreti zar eylediler.

Galip Amcamın köy öğretmenliğinden aylığı onbeş-onaltı lira bişeydi, kesinlikle yirmi liradan azdı. En büyük üzüntüsü "Valide, valide..." diye sözünü ettiği Gerede'nin bir köyündeki annesinden uzak kalışı, annesini yanına getiremeyişi, ona para gönderemeyişiydi. Düzgünce elbisesi, hediye alacak parası da olmadığı için yıllar yılı yaşlı annesini görmeye de gidemiyordu.

--------


Aziz Nesin tekrar Gebze'de, ve gene Gebze'li aydın ve şairlerle

"Gebze'nin pazarı olan günler Galip Amcamla bir iki kez Gebze'ye gittik. O büyük caminin yakınında bir yerde kebap yemiştik. Gölgesi geniş bir çınarın altında alçak ayaklı hasır iskemlelere oturmuş, çaylar içmiştik." 

   Aziz Nesin'in "o büyük cami" dediği bugünkü Çoban Mustafa Paşa Cami'dir. Aziz Nesin yıllar sonra 14 temmuz 1991'de tekrar o caminin yakınındaki ağaçların altında bu sefer okurlarına kitaplarını imzalamaya gelir. 



Aziz Nesin Gebze'de Çamlık Park



Aziz Nesin - Akgün Akova Gebze Çamlık Park
Fotoğraflar: Ertuğrul Sevimbike


Nereden nereye Gebze'de bu nitelikte faaliyetleri ara ki bulasın. Belediyelerin davet ettiği "yazarlar" vs ... tonlarca paranın nerelere gittiği (?) kültür-sanatın ve edebiyatın yerel yönetimlerce ne anlama geldiği başka bir yazının konusu. Onlara da değineceğiz. Aziz Nesin'in bıraktığı yoldan devam edeceğiz. Daha fazla insanla daha fazla aydınlıkla... 



Doğan Sevimbike


Son İstek
  
Bitki olacaksam 
Çayır çimen olayım 
Aman baldıran değil 

Yol altında kalacaksam 
Gelin arabaları geçsin üstümden 
Çelik paletler değil 

Üstümde çocuklar koşuşsun 
Ne kaçan ne kovalayan 
Askerler değil 

Kerpiç yapacaksanız beni 
Okullarda kullanın 
Cezaevlerinde değil 

Soluğum tükenmez de kalırsa 
Islık öttürsünler 
Aman ha düdük değil 

Kalem yapın beni kalem  
Şiirler yazan sevi üstüne 
Ölüm kararı değil 

Ölünce yaşamalıyım defne yapraklarında 
Sakın ola ki 
Silahlarla değil

                          Aziz Nesin



Aziz Nesin kitapları için; http://www.odakitap.com/aziz-nesin

Hiç yorum yok: